UHUD HARBİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

İslâmla ilgili bilmek istediklerimiz, dînimizin güzellikleri, Rabbimizin emir ve yasakları...

Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul

Cevapla
gulyaprak
İslamiYasam Genel Sorumlusu
İslamiYasam Genel Sorumlusu
Mesajlar: 931
Kayıt: 08 Kas 2006, 00:00

UHUD HARBİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Mesaj gönderen gulyaprak »

“(Ey mü'minler!) Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Siz eğer (hakikaten) inanmışsanız, (düşmanlarınıza gâlip ve onlardan) çok üstünsünüz. Eğer size (Uhud Har-bi'nde) bir yara değmiş (bir acıya uğramışsanız, Bedir Harbi'nde düşmanınız olan) o kavme de benzeri bir yara değmiş (aynı acıyı tatmış)tı. O günler ki, biz onları insanlar arasında (kâh lehlerine, kâh aleyhlerine olmak üzere elden ele ve nöbetleşe nöbetleşe) döndürür dururuz. (Bu da); Allâh'ın sizden îman edenleri ayırt etmesi, sizden şâhitler edinmesi, mü'minleri tertemiz yapıp, kâfirleri de helâk etmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez. Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenler (ile etmeyenler)i belli etmeden, sabredenler (ile etmeyenler)i ortaya çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?” (S. Âl-i İmrân, 139-140)
Bu âyet-i kerimeler, Müslümanlar'ın, Uhud Savaşı'nda uğradıkları sıkıntıdan dolayı ümitsizliğe kapılmamaları gerektiğini onlara ihtar etmekte ve Müslümanlar'a, kuvvetli bir îmâna sahip olmanın verdiği azim ve kararlılık sayesinde nice zaferlere ulaşmanın mümkün olacağını müjdelemektedir.
Bilindiği üzere, Uhud Savaşı'nda Müslümanlar geçici bir mağlûbiyet yaşamış, bundan dolayı da çok ciddî üzüntü duymuşlardı. Hatta o zaman henüz iman etmemiş ve Kureyş komutanları arasında bulunan Hâlid bin Velid, okçuların bulunduğu tepeyi tutmak için harekete geçtiğinde, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz de, “Lâ ya‘lünne aleynâ, Allâhümme lâ kuvvete lenâ, illâ bik (Sakın üzerimize yükselip bize üstün gelmesinler. Allâh'ım, bizim kuvvetimiz ancak seninledir)” (Süyûtî, Câmiussağîr, 2/330) diye dua ve iltica etmişlerdi.
Aslında buna mağlûbiyet demek bile herhalde tam isabetli bir ifade olmaz. Zira savaşın neticelenmesinden sonra, Müslümanlar'ın Mekkeliler'i tâkip ederek Medîne sınırlarının çok ötelerine kadar kovalaması tarihen sabit bir vâkıadır. O bakımdan Uhud Harbi için, hakiki mânâda mağlûbiyet demek münasip olmaz. Ayrıca Uhud'da yaşanan ve “mağlûbiyet” gibi görünen o hâdisede, Okçular tepesi adı verilen yere yerleştirilen sahâbenin, “ganîmet sevdasıyla Resûlüllah'ın emrini terkettiklerini” düşünmek ve konuşmak da yanlış olur. Münasip olan, “Emre itaatteki inceliği, bir an için kavrayamadıkları” tarzında olmalıdır.
İşte bu mağlûbiyet gibi görünen vaziyet, sahâbe-i kirâmı çok üzmüştü. Zira onların büyük bir kısmı, bir yıl önce meydana gelen Bedir Savaşı'na katılamamış kişilerdi. Onlar, Efendimiz'in Medîne'de kalıp “müdâfaa harbi” fikrine “taarruz harbi” teklifini getirmiş ve teklifin kabulü neticesi de, Bedir misâli gâlibiyet aşkı ve şevki ile Uhud'a gitmişlerdi. Ancak yaşanılan, ama ümit edilmeyen sarsıntı onları mahzun etmişti. Ganîmet alamama bir tarafa, beşi Muhâcirler'den, yetmişi de Ersâr'dan olmak üzere tam 75 kişi, hepsi de birbirinden kıymetli sahâbe (r.anhüm) şehid olmuştu. Ve bu muvakkat zelzele, onları çok büyük bir kedere gark etmişti. İşte tam bu esnada, âyetler nâzil oldu. Bu İlâhî îkazla kendilerine geldiler ve yeniden hayata, hayatın gerçeklerine döndüler. Zira gâlibiyet ve mağlûbiyet, hâkimiyet ya da mahkûmiyet Allâh'ın koyduğu kevnî esaslara göre dâirevî bir seyir tâkip etmektedir. O bakımdan hâdiseler müstakim bir hat üzerinde hareket etmez. Nitekim bir be-yitte, “Fe yevmen aleynâ ve yevmen lenâ / Ve yevmen nüsâü ve yevmen nüserrü (Bir gün aleyhimize, bir gün lehimizedir / Bir gün kötülük görürüz, bir gün sevindiriliriz)” denilmiştir. Bazı rivâ-yetlere göre Ebû Süfyan da, Uhud'un sonunda Nebîler Sultâ-nı'na bunu hatırlatmış ve Bedir'e karşı Uhud, Ebû Cehil'e karşı Hamza gibi laflar etmişti.
İşte bu âyetler, mü'minlerin kulaklarında çınlar çınlamaz, gönüllerini harekete geçirmiş, hüzünlerini dağıtmış ve onlara yeni ufuklar açmıştır. Böylece, yaşanan o geçici sıkıntıların her şey olmadığı gösterilerek, yeni gayretlerle tekrar gâlip gelinebileceği hatırlatılmıştır.
Ancak hemen ilâve etmeliyiz ki, bütün bu duygu ve düşüncelerin, üzerine oturacağı zemin ve esas hiç şüphesiz kâmil bir îman ve tam bir teslimiyettir. Hakiki bir îman ve küllî bir teslimiyete sahip bulunmayan bir gönlün, bu âyetler ve bu âyetlerin ihtivâ ettiği hakikatler karşısında harekete geçmesi, hüznünü bir kenara atarak yeniden şahlanması düşünülemez.
Yukarıda zikri geçen âyet mealleri, hayata ait gerçekleri hatırlatmanın yanında, ümitsizlik girdâbına düşmüş cemiyetleri şâha kaldıracak bir mâhiyet sergilemekte... Onların me'yus olan gönüllerini okşayıp harekete geçirerek çıkış yollarını göstermektedir. Kur‘ân'a gönül veren, onun ilham ettiği mânâyı, etrafa saçtığı kokuyu duymak isteyen herkes, kabiliyet ve istidadına göre bunu onda duyabilir, hissedebilir, bulabilir. Kur‘ân'a bu açıdan bakan kişi veya kişiler, müesseseler, cemiyetler ve milletler yarınlarına emniyetle bakabilirler.
Mevzuu hulâsa edecek olursak; târihî hâdiseleri okuyup mâziyi hatırlamamız, istikbâlimizi aydınlatmak içindir, diyebiliriz. Bu mânâyı, bir mütefekkir, enfes üslûbiyle şöyle ifade ediyor: “Tarih bilgisi, geçmişi aydınlatır; tarih kültürü geleceği...” Biz de, Uhud Harbi ile alâkalı düşüncelerimizi burada bu sözle noktalayıp, sonrasını okuyucularımızın tefekkür ummânına havâle ediyoruz.Rabbim c.c bu gibi olaylardan ders alanlardan eylesin.O mubarek ashabımızında şefaatlerine nail eylesin.Selametle
Testiyi doldurmak için çeşmeyi bulmak gerek. Hizmet nimettir, Rabbim (c.c.) hizmetlerinde muvaffak eylesin.!!
Kullanıcı avatarı
naye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 137
Kayıt: 12 Eki 2007, 23:00

Re: UHUD HARBİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Mesaj gönderen naye »

Teslimiyet ahh teslimiyet.
"GALE ESLEMTÜ LİRABBİL ALEMİN(Alemlerin rabbi olan Allah'a teslim oldum)"demeyi nasib et ALLAHIM.
Çok güzel bir paylaşım gulyaprak Allah razı olsun
Peygamberimizin yolu-yordamı aşktır;Aşktan doğduk biz,anamız aşktır.                               
Cevapla

“İslami Bilgi ve Kaynaklar” sayfasına dön