ALLAH nerededir...

Aklınıza Takılan Soruları Yazabileceğiniz Alanımız.

Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul

Cevapla
GeLincik
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 352
Kayıt: 25 Eki 2007, 23:00
Konum: ankara

ALLAH nerededir...

Mesaj gönderen GeLincik »

“Nerede?” sorusu, mekân tutan varlıklar için sorulabilir. Bunlar da maddî varlıklardır. Mekân madde olduğu gibi onda yer tutanlar da maddedirler. Mekânı ve maddeyi yaratan ve bir ismi Nur olan Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez.. Kaldı ki, mahluklar içinde bile, mekânla kayıtlı olmayanlar vardır. Bunun en yakın misali kendi ruhumuzdur.

Organlarımızın yerleri, mekânları vardır. Bunun içindir ki, “Ciğer nerededir?” yahut, “Böbrek nerededir?” gibi sorular sorulabilir. Fakat, ruh ve onun latifeleri, duyguları hakkında bu tip sorular sorulamaz. Mesela, “Ruh nerededir, akıl nerede oturur, sevginin, korkunun, hafızanın mekânları nerelerdir?”şeklinde sorular soramıyoruz.

insan, maddî olan ve mekânla bağlı bulunan bedenini ölçü almak yerine, mekândan bir derece bağımsız olan, ruhlar alemini, melekleri ve tabiatta icra edilen kanunları düşünse böyle bir soruya yer kalmayacaktır.
Kullanıcı avatarı
beria
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 535
Kayıt: 19 Eki 2007, 23:00
Konum: konya

Re: ALLAH nerededir...

Mesaj gönderen beria »

yani Allah soyut bir kavram mı...
Kullanıcı avatarı
fidan
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 3
Kayıt: 08 Mar 2008, 00:00

Re: ALLAH nerededir...

Mesaj gönderen fidan »

allah nerelerdedir???
Kullanıcı avatarı
fidan
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 3
Kayıt: 08 Mar 2008, 00:00

Re: ALLAH nerededir...

Mesaj gönderen fidan »

Fakiri doyurmak var

Haklı'yı kayırmak var

Kötüyü ayırmak var

İslam güzelden yana



Yolda kalmışa el at

Garibe acı hayat

Olmaz kardeş yan gel yat

İslam güzelden yana



İlim öğren ibadet

Ölüm önümüzde set

Kurbanda bol, bol ye et

İslam güzelden yana



Kula kul hiç olunmaz

Mecnuna yol sorulaz

Gönül,hatır kırılmaz

İslam güzelden yana



İnsansa zülum etmez

Cimriye para yetmez

Alimdir koyun gütmez

İslam güzelden yana



Kafirse zalim olur

Zekat bereket bulur

İnsan hu diye solur

İslam güzelden yana



Allahı bilen onar

İmanlı od'a yanar

O isterse su çağlar

İslam güzelden yana



Kaderin neyse yaşa

Yollar çıkarmış arşa
Kullanıcı avatarı
nabukadnezar
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 4
Kayıt: 12 Ağu 2008, 23:00

Re: ALLAH nerededir...

Mesaj gönderen nabukadnezar »

yani Allah soyut bir kavram mı...
Allahın selamı üzerine olsun hiç öyle şey olurmu kardeş estaizubillah...


Yüce Allah’a ve O’nun Sıfatlarına İman
Category: İlmihal — deryakose @ 4:56 pm
09/12/2007
İman’ın temelini teşkil eden altı şart vardır. Bunlardan birincisi Yüce Allah’a İman etmektir. Şöyle ki “Allah Tealâ(Yüce Allah) diye ismini andığımız şanı büyük olan Yaratıcı vardır. YÜCE ALLAH’A ve O’NUN SIFATLARINA İMAN

İman’ın temelini teşkil eden altı şart vardır. Bunlardan birincisi Yüce Allah’a İman etmektir. Şöyle ki “Allah Tealâ(Yüce Allah) diye ismini andığımız şanı büyük olan Yaratıcı vardır. Eşi ve benzeri olmayan O varlık bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır. Bütün noksanlıklardan beri(münezzeh)tir. Bütün alemleri yoktan var eden O’dur. O’nun kudret ve büyüklüğüne denk hiçbir şey yoktur. Bizleri ve bizim gördüklerimizle görmediğimiz sayısız alemleri yaratan, yetiştirip besleyen ancak O’dur.

Yüce Allah’ın “Rahman, Rahim, Halık, Rezzak, Hakim, Rabb, Mübdi, Aziz, Gaffar, Tevvab, Hak” gibi daha bir çok mübarek isimleri ve büyük sıfatları vardır. Özellikle Vücud (Varlık) sıfatı vardır. Bundan başka mübarek sıfatları iki kısma ayrılır. Bir kısmı Selbi Sıfatlar’dır ki, Kıdem, Beka, Havadise Muhalefet(hiç bir yaratığı benzer olmamak), Kıyam Bizatihi(varlığı kendinden oluş), Vahdaniyet(ortağı olmamak) sıfatlarından ibaret olmak üzere beştir.

Diğer kısmı da Sübut Sıfatlar’dır ki, bunlar Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semih, Basar, Kelam, Tekvin sıfatları olmak üzere sekizdir. Bu sıfatların hepsine birden “Kemal Sıfatları” denir.

İşte biz böyle kemal sıfatları ile vasıflı bulunan şanı yüce bir Allah’a ve O’nun bu büyük sıfatlarına iman ederiz. Bu büyük sıfatlarla ilgili biraz bilgi vereceğiz

Vücud: Allah Tealâ’nın varlığı demektir. Allah Tealâ’nın varlığı haktır ve en büyük varlık O’na mahsustur. O’nun varlığı, yarattığı şeyler bakımından yarattıklarının hepsinden daha açık ve zahirdir. Çünkü Yüce Allah olmasaydı, hiçbir şey olmazdı. Gerek bizim varlığımız ve gerekse herhangi bir şeyin varlığı Yüce Allah’ın varlığına birer şahittir.

Biliyoruz ki, bu alemde hiçbir şey kendiliğinden var olacak bir durumda değildir. Bunlardan hiçbiri ne kendi kendine var olabilir, ne de kendi kendine yok olabilir. Başka bir değişle, hiçbir şey kendi kendine yokluktan varlığa gelemez. Varlıktan da yokluğa gidemez. Hiçbir yaratık da ne bir zerreyi var edebilir ne de onu yok edebilir. İçinde yaşadığımız bu dünya ile beraber sonsuz âlemler meydana gelmiş, birbiri ardınca devam etmektedir. Nice şeyler de varken yok olmuştur.

İşte bütün bunları yokluktan var eden ve sonra yok eden, kuvvet ve hikmet sahibi Yüce bir yaratıcının varlığından asla şüphe edilemez. Yüce Allah’ın varlığını ispat için Kelâm(Akaid) ilminde ve felsefe kitaplarında pek çok delil yazılıdır. Bunlardan bir kısmını Ömer Nasuhi Bilmen’in “Muvazzah İlm-i Kelam Dersleri” adındaki eserinde bulabilirsiniz. Şimdi burada:
“Şüphe yok ki, göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını. Kudret ve azametini gösteren) büyük işaretler vardır.”(Ali İmran:190) ayetini okuyup anlamını düşünmek yeterlidir.

Bu ayet-i kerime güzelce düşünülürse, Yüce Allah’ın varlığına, kuvvet ve kudretinin büyüklüğüne dair sayısız deliller önümüze çıkar. Bizim bu eserimiz onları açıklamaya yeterli değildir. Ancak astronomi, kozmoğrafya, biyoloji, kimya, ruhiyat(psikoloji) ve anatomi gibi ilimlerin verdiği bilgileri göz önüne getirenler, bu ayet-i kerimenin işaret ettiği delillere pek güzel akıl erdirebilirler. Her duygu sahibi insan düşündükçe, Yüce Allah’ın varlığını kabule mecbur olur.

İşte yukarda Türkçe anlamını verdiğimiz ayet-i kerime, bu gerçekleri haber veriyor ve bizi uyarıyor. Bundan sonra gelen:

“Akıl ve anlayış sahipleri o kimselerdir ki, ayakta iken. oturur iken, yanları üzeri yatarken (her hallerinde) Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (ve derler): Ey Rabbimiz; Sen bunları boşuna yaratmadın. (Boşuna bir şey yaratmaktan) münezzehsin. Bizi ateş azabından koru.”anlamındaki ayet-i kerime, gerçek anlayış ve akıl sahiblerinin kimler olduğunu bize bildiriyor.

Bütün bu ayetler, İslam dininde aklın ve düşüncenin ne kadar büyük önem taşıdığını da bize göstermiş oluyor. Bir hadisi şerifde de:

“Düşünce gibi bir ibadet yoktur,” buyrulmuştur.

Gerçekten İslam dininde aklın ve düşüncenin büyük yeri vardır. İslam dini tamamen akla ve hikmete uygundur. Muhakeme ve eleştirme, onun hak ölçülerini değiştiremez. İslamiyet düşünen insanların dinidir.

İşte akıllı insanlar o kimselerdir ki, gökleri, arzı, gece ve gündüzleri, göklerde pırıldayan ve her biri güneşten binlerce defa büyük yıldızların ihtişamını düşünürler, yer yüzündeki sayısız canlı ve cansız yaratıkları göz önüne alırlar. Hoş gündüzlerin, sakin gecelerin ne kadar sağlam bir düzen ve ölçü içinde yaratılış kanuna uyarak birbirlerini kovalayıp durduklarını düşünürler. İbret bakışları ile yapılan böyle düşünceler sonunda, bu aleme bu düzen ve ölçüyü vermiş olan Yüce Allah’ın kudret ve azametini insanlar isteyerek ve teslimiyetle kabul olurlar.

Hatta böyle büyük varlıkları değil, bir zerreden küçük olduğu halde büyük bir duygu ile hayat ve görevini sürdürmeye çalışan bir mikrobu, yine bir zerreden küçük olduğu halde başlı başına bir kuvvet hazinesi olan bir atomcuğu düşünmek bile, gerçek akıl sahibi bir insan için Allah’ın yüce kudret ve hikmetini tasdik etmeye yeterlidir.

Büyük bir nizam ve intizam içinde yaratılan bütün güzel ve acaib yaratıklar rasgele mi olmuştur? Bunlar bilgi ve hikmetten yoksun olan yahut hayal edilen bir tabiatın eseri midir? Asla böyle yanlış bir hükme hiçbir akıl sahibi kimse varamaz.

Yine tekrar ediyoruz ki, Yüce Allah’ın varlığını ve büyüklüğünü anlamak ve kabul etmek için, yukarıda anlamını yazdığımız ayet-i kerimeyi güzelce düşünmek yeterlidir. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur: “Yazıklar olsun o kimseye ki, bu ayeti okumuş da üzerinde düşünmemiştir.”

SELBİ SIFATLARI
Kadim: Ezeliyyet, evveli olmamaktır. Evveli olmayana Kadim denir. Sonradan meydana gelene de Hadis denir. Allah Tealâ Kıdem sıfatı ile vasıflanmıştır. Çünkü Allah ezelidir, kadimdir, varlığının başlangıcı yoktur. O’ndan önce yokluk geçmemiştir. O’nun varlığı yanında milyonlarca sene bir saniye bile sayılmaz. Yine gördüğümüz alemler, milyarlarca seneden beri mevcut bulunsa, yine Yüce Allah’ın ezeliliği yanında bir saniyelik hayata sahip sayılmaz.

Allah Kadimdir, sonradan var olan şey Allah olamaz. Yüce Allah’dan başka ne varsa, bunların hepsi hadistir(sonradan olmuşlardır.) Bunlar Allah’ın kudreti ile yaratılmışlardır. Artık şüphe yok ki, yaratılanlar yaratana mahsus Kadim sıfatını taşıyamazlar. O’nun ezeli varlığı ile beraber hiçbir şey yoktu, alemler sonradan yaratılmıştır.

Beka: Ebediyet sonu bulunmamak sıfatıdır. Sonu olana “Fani” sonu olmayana da “Baki” denir.

Yüce Allah Beka sıfatı ile vasıflanmıştır; çünkü ebedidir, bakidir, varlığının sonu yoktur. O’nun yok olacağı bir zaman düşünülemez. Sonradan meydana gelen bütün varlıklar, Allah’ın kudreti ile meydana gelmişlerdir. Yine Allah’ın kudreti ile yok olurlar, yine var olurlar ve binlerce değişikliklere uğrayabilirler. Fakat Yüce Allah Baki’dir, değişiklikten ve yok olmaktan beridir. Çünkü O başkasının kudret eseri değildir ki, onun kudreti ile yokluğa gitsin veya değişikliğe uğrasın. Aksine bütün varlıklar O’nun kudretinin birer eseridir. Onun için Yüce Allah’ın şanında yokluk ve değişiklik nasıl düşünülebilir. Her şey yok olmaya mahkumdur; ancak azamet ve ikram sahibi Allah’ın varlığı kalıcı ve süreklidir.

Havadise Muhalefet: Sonradan var olmuş şeylerden ayrı olmak sıfatıdır. Yüce Allah havadise (sonradan var olan şeylere ) aykırı ve muhalif bulunmak sıfatı ile vasıflanmıştır. Çünkü Allah Teâla sonradan yaratılmış şeylerden hiç birine hiç bir yönden benzemez, hepsine muhaliftir. Hatırlara gelen her şeyden Allah Teala mutlak surette başkadır.

Mükevvenat ve mümkünat (yaratılan ve yaratılabilen) dediğimiz şeyler değişirler, başkalaşırlar, birbirlerine benzeyebilirler ve sonunda yok olurlar. Bütün bu ölümlü varlıklar, her hal ve şekilleri ile Allah’a benzemezler. Hiç birinde İlah ve Mabud olma sıfatlarından en küçük biri bile bulunmaz. Hiç yaratılan, yokluğa mahkum olan aciz şeyler, yok olmaktan beri bulunan Yüce Allah’a benzeyebilir mi? Hiç sonradan meydana gelmiş bir nesne Kadim sahibi Allah’a ortak olabilir mi? Böyle sapık bir düşünceye kapılanlar, kendi ölümlü varlıklarını İlah olmaya yükselterek Allah’ın yüce varlığını da, kendi değersiz varlıkları derecesine düşürmeye varacak kadar küstahlıkta bulunuyorlar. İnsanların ve diğer yaratıkların birçok ihtiyaçları vardır. Mekana, zamana, yeyip içmeye, gezip dolaşmaya, doğmaya, doğurmaya ve benzeri hallere muhtaçtırlar. Allah ise bütün bunlardan beridir. O’nun Arş ve Kürsî’si, yedi kat sema denilen daha nice alemleri vardır. Fakat O, bunlardan hiç birine mBaşkasına muhtaç olan ve yaratıkların ölümlü vasıfları ile vasıflanan bir insan İlah olamaz. Yüce dinimiz bu gibi yanlış düşüncelerden ve inançlardan kesin surette bizleri yasaklamıştır. (Allah’ın benzeri hiç bir şey yoktur; O her söyleneni işitendir, her yapılanı görendir.)

Kıyam Bizatihi:Varlığı ve durması kendi zatıyla olmak manasında bir sıfattır. Bu sıfat da Yüce Allah’a mahsustur. Öyle ki Hak, Teâla’nın ezeli ve ebedi olan kendi zatıyla kadimdir. Kendi varlığı mukaddes zatının gereğidir, asla başkasından değildir. Bunun için Allah Teâla’ya Vacibü’l-Vücud (varlığı kendinden dolayı gerekli) denilir. O’nun varlığı, başka bir var edene muhtaç olmaktan beridir. Allah’ı var eden bir varlık olsaydı, o zaman var eden o varlık Allah olurdu. Onun için “Allah’ı kim yarattı?” diye sorulmaz; çünkü O, kendiliğinden vardır, kadimdir. Başkasının var etmesine muhtaç değildir. Eğer böyle olsaydı, ne kainat bulunurdu, ne de başka bir şey… bu gerçek kabul edilmeyince, içinde yaşadığımız bu alemin varlığını izah etmeye imkan kalmaz. Allah’tan başka var olan (mümkünat dediğimiz) şeyler ise, hem var olmaya, ham de yok olmaya bağlı oldukları için, bir var ediciye muhtaçtırlar.
Sonuç olarak denilir ki, Yüce Allah’ı var eden bir varlık düşünülemez ve O’ndan başka bir yaratıcı varlık da olamaz. “Allah’dan başka bir yaratıcı olur mu?”

Vahdaniyet:Birlik, yalnız başına olmak, benzeri olmamak; çoğalmaktan, parçalanmaktan ve eksilmekten beri bulunmak gibi manaları ifade eden bir sıfattır. Bu sıfatları taşıyana “Vahid” denir ki, gerçekte var olan, parçalara bölünmekten ve cüzlerin bir araya gelerek toplanmasından beri bulunan zat demektir. Bu sıfat da Yüce Allah’a mahsustur. Onun için denir ki, Yüce Allah zatında, ulûhiyetinde, mabudiyetinde ve diğer bütün sıfatlarında birdir. Ortaktan ,eşi ve benzeri bulunmaktan beridir. Kendisinde artmak, eksilmek, cüzlere ayrılmak, başka şeylerle birleşmek gibi haller asla bulunmaz. Allah Teala her yönü ile birdir. Nasıl düşünülürse düşünülsün, sağ duyulu bir insan, anlayış ve hikmet sahibi bir kimse Allah’tan başka bir İlah bulunduğuna inanamaz. Başkasının İlah ve Mabud olma imkânına yer veremez. İki ve daha çok İlahın bulunmayacağı kesin delillerle sabit bulunmaktadır. Şu gördüğümüz kainatın varlığı, onun devamı ve intizamı hep Allah Teâla’nın birliğine şahiddir.
Yüce Allah ulûhiyetinde, zatında ve mabudiyetinde bir olduğu gibi. Yaratıcı olmasında da birdir. Yaratılmaya ve yok edilmeye mahkum olan ve böylece mümkün adını alan her şeyi yaratan ve yok eden ancak Allah’dır. O’ndan başka yaratıcı yoktur. İşte mümkünatı yaratıp yaşatmaya ve yok etmeye gücü yetmeyen bir zat Allah olamaz. Bunun için ikinci bir İlahın varlığına imkan yoktur. Çünkü iki İlah düşünüldüğü takdirde, bunlardan biri kendi başına mümkünatı yaratmaya kadir ise, diğeri fazladan olmuş olmaz mı? Fazladan olan yahut aciz bulunan bir zat ise nasıl Allah olabilir? Bu bakımdan akıl sahibi hiç kimse, Allah Teala’nın zat ve sıfatlarında eşit ve benzeri bulunmadığından, bir olduğundan şüphe etmez. Birden çok yaratıcıların ve mabudların olduğuna inanan milletler ise, akla ve hikmete aykırı bir inancın esiri olmuştur. Böylece gerçeği anlama bakımından büyük bir cehalet içinde kalmışlardır.

SÜBUT SIFATLARI
Hayat:Dirlik demektir. Allah kendi şanına yakışır bir hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah’ın ilim, irade ve kudret ile vasıflanmasının bir gereği olarak hayat sıfatı da vardır. Hayatı olmayan bir şey, bilmekten, dilemekten ve yapabilmek gücünden yoksun olur. Bu ise, yaratıcı için büyük bir noksandır.
Bu sıfatlardan noksan olan bir varlık, kendi kendine hiç bir şey yaratamaz. Hele bilgi, düşünce, dileme ve güç sahibi olan varlıkları yaratmaya asla kabiliyeti bulunmaz. Çünkü hiç bir eser, yaratıcısında bulunmayan bu gibi vasıfları taşıyamaz. Onun için doğa adı verilip gerçekte ilim, irade ve kudretle nitelenmeyen ve varlığı nesnelere bağlı olarak düşünülüp, onun dışında varlığı bulunmayan şuursuz bir varlık asla bir yaratıcı sıfatını taşıyamaz. Özellikle böyle bir varlık, akıl, irade ve kudret sahibi milyarlarca yaratığın mucidi hiçbir şekilde olamaz.

Sonuç şudur ki, kainatın yaratıcısı olan Allah, Hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Hayyü’l Kayyum’dur. ( Hem kendisi diri hem de her şeyi dirilten ve ayakta tutandır.)

İlim: bilmek, idrak etmek sıfatıdır. Allah Teala ilim sıfatı ile vasıflanmıştır. O’nun ilmi, yarattıklarının ilmi gibi basit ve sınırlı değildir, bütün kainatı çevreler. Allah her şeyi bilir. Onun bilgisinden hiçbir zerre hariçte kalmaz. Hiç bir varlık da düşünce ve hareketini Yüce Allah’dan saklayamaz. Zira her şeyi bilmeyen, her hareket ve düşünceden haberi olmayan bir varlık Allah olamaz, bu kadar güzel ve acaib nesneleri meydana getiremez bu kadar yaratığı idare edemez.

Allah’ın böyle her şeyi bildiğini güzelce düşünüp doğrulayan bir insan elbette daima uyanık bulunur, her söz ve hareketini bir edep üzeri düzenler. Fena sözler söylemez, fena işler düşünmez, başkasına sarkıntılık etmez, hiç bir kimsenin görüp bilmeyeceği bir yerde bile Allah’ın buyruklarına aykırı bir iş yapmaz. Çünkü her yaptığını bilen Yüce Allah’ın varlığına imanı vardır.
İrade: Dileyebilmek, ihtiyar edebilmek sıfatıdır. Yüce Allah irade sıfatı ile vasıflanmıştır. O’nun iradesi ezelidir. Allah yaratacağı şeyleri bu irade sıfatı ile hikmetine göre meydana getirmeyi diler ve dilediği şey mutlaka olur. O dilemedikçe hiç bir şey vücuda gelmez. Hiç bir şey kendiliğinden var olmaz ve kendiliğinden yok olmaz. Ancak Allah’ın dilemesiyle var olur ve yine O’nun dilemesiyle yok olur.

Allah bütün bu kainatı ezeli olan iradesi üzere yaratmıştır. Yaratılmış şeylerin milyonlarca cins ve nevilere, ayrı ayrı vasıflara sahib olması, çeşitli özellikleri taşımış olması, hele bir topraktan, bir sudan, bir havadan yararlanan sayısız ağaçların, ekinlerin, meyvelerin çiçeklerin ve canlıların başka renklerde ve tadlarda meydana gelmesi ezeli bir iradenin neticesinden başka değildir.
İşte bütün bunlar, Allah’ın irade sıfatı ile vasıflı bulunduğuna birer şahiddir. Yüce Allah hakkında mecburiyet düşünülemez; O, her şeyi kendi dilemesi ile yaratır. Hiç bir şeyi yaratmaya veya yok etmeye mecbur değildir. Mecburiyet bir acizlik halidir ki, Allah’ın şanına uygun olmaz.

“Allah dilediğini hemen yapar.” (Hud:107)

Kudret:Güç ve kuvvet manasında bir sıfattır. Ezeli ve ebedi kemal üzere bir kudret Allah Teala’ya mahsustur. Allah Teala her mümkün varlık üzerinde dilediğini yapmaya kadirdir. Onları yaratmaya ve yok etmeye güçlüdür. O’nun kudretine nihayet yoktur. Bu büyük kainat, O’nun kudretine çok açık ve kuvvetli bir şahiddir.

Yüce Allah dilerse bir anda binlerce bir alemi yoktan var eder ve dilerse onları bir anda yok eder. Çünkü dilediğini bir anda yerine getiremeyen, istediğini yapamayan bir varlık kainatın İlah’ı olamaz.

Yüce Allah’ın bu büyük kudretini iyice düşünen bir mümin, O’nun büyüklüğü önünde eğilir, O’nun kudretinden titrer, O’nun kutsal emirlerini yerine getirir ve yasaklarından sakınır.

“Allah her şeye kadirdir.”
Semi’:İşitme kuvvetidir. Allah, Semi’(işitme) sıfatı ile vasıflanmıştır. O’nun işitmesi, yaratıkların işitmesi gibi noksan ve hudutlu değildir. Yüce Allah her şeyi vasıtasız olarak işitir, ancak vasıtalardan ve vasıtalar vasıtasıyla işiten de ondan başka değildir. O, gizli ve aşikâr söylenen her şeyi işitir, hiç bir şey O’nun işitme sıfatının dışında kalamaz. Kullarının dualarını ve zikirlerini, gizli-aşikâr dilek yalvarışlarını işitip kabul eder ve onları mükafatlandırır. Yüce Allah’ın böyle her şeyi işittiğine iman eden uyanık bir insan, daima güzel konuşur, her zaman Allah’ı anar,O’nu yüceltir. Her sözünü ve işini Allah’ın rızasına uygun yapar.

Basar: Görme kuvveti demektir. Yüce Allah kendi şanına uygun bir halde Basar (görme) sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah alet ve vasıta olmaksızın her şeyi görür. Fakat alet ve vasıta ile görenlerin gördüklerini de görür. Her gözden gören O’dur. Bazı şeyleri görmesi, diğer şeyleri görmesine engel olmaz ve O’nun görmesinden hiç bir şey gizli kalmaz. En karanlık gecelerde, karıncaların ve daha küçük yaratıkların kımıldamalarını, hareketlerini görür ve bilir. Şüphe yok ki, görememek ve bilememek büyük bir noksanlıktır. Böyle noksanlıklara sahip olan kör kuvvetler, İlah ve yaratıcı olamaz. Yüce Allah ise bütün noksanlıklardan beridir ve bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır.

Kalbi iman dolu bir insan, Yüce Allah’ın kendisini görüp gözetmekte olduğunu bilir ve üzerinde düşünür. Böylece durumunu düzeltir, edebe aykırı hiç bir harekett52e bulunmaz., melekler gibi temiz bir hayat içinde yaşamaya çalışır durur.

“Biliniz ki, Allah bütün yaptıklarınızı görür.”(Bakara:233)

Kelâm: Bir manayı belirten, bir maksadı anlatan söz demektir. Yüce Allah Kelâm sıfatı ile de vasıflanmıştır. O’nun kelâmı (sözü) harf ve sesten beri ve kadîmdir(başlangıcı yoktur.)

Yüce Allah, kendi kadîm kelâmını, dilediği zaman şanına uygun bir şekilde işittirir, bildirir ve anlatır.

Allah Tealâ’nın peygamberlerine dilediği şeyleri vahy ve ilham etmiş olması da bu kelâm sıfatının bir tecellisidir. Semavî kitaplar hep bu Kelâm sıfatı ile meydana gelmiştir. “Kelâm-ı Kadîm” dediğimiz Kur’anı Kerim’de bu sıfatla Peygamberimize inmiş ve asırlardan beri hidayet rehberliği yapmıştır.
Tekvîn:Var etmek, yaratmak manasındadır. Bu da Allah’ın bir sıfatıdır. Yüce Allah bu Tekvîn sıfatı ile dilediği herhangi bir şeyi yoktan var eder var iken yok eder. Yüce Allah’ın bu âlemleri yaratıp yok etmesi, kullarını yaratıp yaşatması, onları beslemesi sonrada öldürüp başka bir âleme onları götürmesi, hep bu tekvîn sıfatının tecellisi ile olur.

“Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona “ol” der, oda oluverir.” (Yâsin:82)

Yüce Allah’ımızın kutsal sıfatlarına ait verdiğimiz bilgiye bir özet yaparak deriz ki: Yüce Allah’ın varlığı ve birliği büyüklüğü ve kudreti, ezelî ve ebedî oluşu ve diğer sıfatları apaçıktır. Bunları inkâr etmeye, düşünüp de doğrulamamaya imkân yoktur.

Bir düşünelim:Bu kâinatta hiç bir şeyin kendiliğinden var ve yok olamayacağını kendiliğinden kımıldanamayacağını ilim ve fen haber vermiyor mu? Biz ise, milyonlarca âlemin, milyonlarca yıldızların varlığını, bunların hareket ve sükûn hallerini görüp biliyoruz. Artık bunları var eden ezelî ve ebedî eşsiz bir Allah’ın varlığından nasıl şüphe edilebilir?

Yine biliyoruz ki, bilgisi olmayan, kudret ve iradesi bulunmayan bir şeyin, bir gaye ve hikmete yönelik birtakım güzel ve üstün eserleri var etmesi mümkün değildir. Oysa ki, biz bu âlemde nereye bakacak olsak, onun bir gayeye, bir hikmet ve düzene bağlı bulunduğunu görürüz. En büyük varlıktan en küçük varlığa varıncaya kadar bakılırsa, bunların öyle gelişi güzel bir rastlantı eseri olmadığı görülüyor, bunların boşuna yaratılmadığı anlaşılıyor. Bu varlıkların her birinde üstün bir sanat ve letafet eseri, bir irade ve ihtiyat alâmeti görülmüş oluyor.

Artık bu kadar yararlı olan bu güzel eserlerin, ilim, kudret ve hikmet sahibi olan èzelî bir yaratıcıya muhtaç olmadığını kim söyleyebilir?

Şimdi biz, bütün bu dış âlemdeki varlıklardan bakışlarımızı çevirip kendi nefsimize ve duygularımıza bakalım. Vücudumuzun her parçası ve hücresi, vicdanlarımızın bütün duygu ve kavramları, şanı çok yüce olan büyük bir Allah’ın, yaşatıp rızk veren bir yatıcının varlığına daima şahitlik edip durmuyor mu?..

O halde şüphe yok ki, kendi varlığını ve sorumluluğunu yitirmedikçe, hiç kimse, Allah’a iman inancından, bir yaratıcının var olduğu düşüncesinden asla yoksun olamaz.

Ömer Nasuhi Bilmen
Büyük İslam İlmihali
Kullanıcı avatarı
VESSELAM
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 7
Kayıt: 12 Ağu 2008, 23:00

Re: ALLAH nerededir...

Mesaj gönderen VESSELAM »

DOĞRU VALLA
Cevapla

“Soru-Cevap” sayfasına dön