Zannediyor musunuz ki?
Zannediyor musunuz ki Yakup için Yusuf sadece bir evlattı...
Zannediyor musunuz ki Mecnun için Leyla sadece bir sevgili idi...
Zannediyor musunuz ki Bülbül için Gül sadece bir çiçekti...
Eğer sadece Yakup için evlat.. Mecnun için sevgili.. Bülbül için çiçek olsaydı anlam
Ne Yusuf için gözler kör edilirdi... ve gelene kadar dünyaya küsülürdü..
Ne Leyla için çöllere düşülür ölümü ile ölünürdü..
Ne de Gül için onca dikenine rağmen gözyaşı dökülür ve hala üzerine konulup kokusu koklanırdı...
Bunu anlamak için Yakup olmak lazım.. sadece Yakup olmak değil Yusuf gibi evlat sahibi olmak lazım... bu da yetmez.. en önemlisi yakup gibi sevmek lazım.. ve Yusuf'un yokluğunda gözleri dünyaya körleştirecek sevgi lazım...
Bunu anlamak için Mecnun olmak lazım.. sadece Mecnun olmak değil Leyla gibi bir sevgili lazım.. ve Mecnun gibi sevmek lazım.. Leyla'sı Mevla'ya ulaştığında onunla Mevla'ya gitmeye hazır olmak lazım.. bu sevgiyi yüreğine canına işlemek lazım ki sevgi ve sevgili gittiğinde canı da onunla gitsin ki sevgili olmadığında o da olmasın..
Bunu anlamak için Bülbül olmak lazım.. sadece bülbül olmak değil Gül gibi bir çiçek lazım.. ve Gül'e bülbül gibi özlem duymak lazım.. koklamaya geldiğinde batan dikenlere katlanmak ve akan kanı görmemek lazım...
Yusuf gelmeden kim açabilirdi Yakub'un gözlerini..
Leyla ölünce kim yaşatabilirdi Mecnun'u..
Gül'ü koklarken akan kanın kan olmadığını kim anlatabilirdi Bülbül'e..
Zannediyor musunuz ki?
Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul
Zannediyor musunuz ki?
EY SEVGİLİ! Şimdilik aşk bana, güzellik sana nasib olmuş, bilmiş ol ki bunlar bize ِdünç verilmiştir. Yoksa ne o güzellik senindir, ne de bu aşk benim
Bu aşk hiç bitmedi hiç değişmedi. Kaç yazar kaç şair kelimelere döktü de bitiremedi. Bu ki bülbülün güle olan aşkı, sevdası.
Bülbül ki bir çocuğun avucunda bile narin, küçücükken, bilinmez nasıl sığdırdı içine deryalara sığmaz aşkını...
Yine bahar gelecek yine güller açılıp bülbüller aşk-ı ilan edecek. Ve yine dikenler yaralayacak bülbülün o nazik bedenini... Bülbülden sızan kan güle varacak, güle rengini verecek . Al bir gül, sevdasının elçisi olarak bir sevdalıdan yarine gidecek...
Yar elinde gül, bülbül ya hatırlanılacak ya da...( unutulacak )
Nice aşklar gibi bülbülün güle sevdası da yenik düştü zamana. Zaman veya teknoloji artık nasıl betimlersek her şey gibi yuttu tüketti bülbülün güle sevdasını...
Güller şimdi saksılarda, vazolarda kaldı. Bülbüllerse kafeslerde... Belki de bir çoğumuz bülbülün aşkından dile gelmiş figanını duymadık bile. Onun yerine korna sesleri duyduk, seyyar satıcıların nidalarını duyduk. Gülleri tezgahlarda unuttuk.
Ne zaman ki tüketici toplumumuzun ürettiği özel günlerimiz oldu, o zaman koşup soluğu çiçekçi tezgahlarında aldık. Bir yerlerden öğrenmiştik; Güldü ^seni seviyorum^demenin en yalın hali de, öğrenemediğimiz ona sahip çıkamayışımızdı.
Her şeyin canavarını üretti, tüketmeyi iyi bilen toplumumuz. Bizler de birer canavara dönüştük. Ne gelirse önümüze öğütür olduk . Ne sevdalar dayandı bize, ne sevdalılar. Yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz hava gibi, her şey suni. Aşklar da suni artık. Suni aşklarımızı suni teneffüslerimizle yaşatmaya çalışsak da onu da beceremedik. Biz her şeyi elimize yüzümüze bulaştırır olduk. Değdiğimiz her yeri kurttuk. Ve gün geldi sevdalı bir yüreği kuruttuk... Şimdi suya hasret, sevdaya hasret yaşamak düşer bize...
Büyüdük canavar olacak kadar da ,bülbülün minicik yüreğine sığdırdığı aşkı biz sığdıramadık yüreklerimize, bedenlerimize. Oysa gülün dikeninden allara boyanan bülbül, geçmedi geçemedi sevdasından...
Ve bizim için;
‘ Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok artık’
Bülbül ki bir çocuğun avucunda bile narin, küçücükken, bilinmez nasıl sığdırdı içine deryalara sığmaz aşkını...
Yine bahar gelecek yine güller açılıp bülbüller aşk-ı ilan edecek. Ve yine dikenler yaralayacak bülbülün o nazik bedenini... Bülbülden sızan kan güle varacak, güle rengini verecek . Al bir gül, sevdasının elçisi olarak bir sevdalıdan yarine gidecek...
Yar elinde gül, bülbül ya hatırlanılacak ya da...( unutulacak )
Nice aşklar gibi bülbülün güle sevdası da yenik düştü zamana. Zaman veya teknoloji artık nasıl betimlersek her şey gibi yuttu tüketti bülbülün güle sevdasını...
Güller şimdi saksılarda, vazolarda kaldı. Bülbüllerse kafeslerde... Belki de bir çoğumuz bülbülün aşkından dile gelmiş figanını duymadık bile. Onun yerine korna sesleri duyduk, seyyar satıcıların nidalarını duyduk. Gülleri tezgahlarda unuttuk.
Ne zaman ki tüketici toplumumuzun ürettiği özel günlerimiz oldu, o zaman koşup soluğu çiçekçi tezgahlarında aldık. Bir yerlerden öğrenmiştik; Güldü ^seni seviyorum^demenin en yalın hali de, öğrenemediğimiz ona sahip çıkamayışımızdı.
Her şeyin canavarını üretti, tüketmeyi iyi bilen toplumumuz. Bizler de birer canavara dönüştük. Ne gelirse önümüze öğütür olduk . Ne sevdalar dayandı bize, ne sevdalılar. Yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz hava gibi, her şey suni. Aşklar da suni artık. Suni aşklarımızı suni teneffüslerimizle yaşatmaya çalışsak da onu da beceremedik. Biz her şeyi elimize yüzümüze bulaştırır olduk. Değdiğimiz her yeri kurttuk. Ve gün geldi sevdalı bir yüreği kuruttuk... Şimdi suya hasret, sevdaya hasret yaşamak düşer bize...
Büyüdük canavar olacak kadar da ,bülbülün minicik yüreğine sığdırdığı aşkı biz sığdıramadık yüreklerimize, bedenlerimize. Oysa gülün dikeninden allara boyanan bülbül, geçmedi geçemedi sevdasından...
Ve bizim için;
‘ Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok artık’