BU KADAR SEVEBİLİR MİSİN??
Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul
- hakandidinir
- Özel Üye
- Mesajlar: 2638
- Kayıt: 10 Oca 2007, 00:00
BU KADAR SEVEBİLİR MİSİN??
BU KADAR SEVEBİLİR MİSİN??
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz,bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için yada tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur' diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... 'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam: 'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, 'Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....' Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, 'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.. Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde 'satılık' levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi alalım mı?' dedi adama. 'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....'
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç
beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...'
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, 'Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat' diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, 'Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım' diye sözünü kesti arkadaşı. 'O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....'
'Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları' diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, 'son bir kez kucaklamak isterim seni' diyecek oldu ama kadın, 'defol' dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. 'Sen, buraya ne yüzle geliyorsun' diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. 'Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor' dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: 'Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...' Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kâğıtta, 'Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem' diyordu... Sırayla okudu; 'Seni çok sevdim', 'Seni sevmekten hiç vazgeçmedim', 'Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.' 'Fakat benim için ölmeni istemedim' 'Şimdi bana söz vermeni istiyorum.' 'Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?' son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
'Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....'
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz,bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için yada tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur' diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... 'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam: 'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, 'Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....' Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, 'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.. Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde 'satılık' levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi alalım mı?' dedi adama. 'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....'
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç
beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...'
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, 'Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat' diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, 'Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım' diye sözünü kesti arkadaşı. 'O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....'
'Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları' diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, 'son bir kez kucaklamak isterim seni' diyecek oldu ama kadın, 'defol' dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. 'Sen, buraya ne yüzle geliyorsun' diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. 'Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor' dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: 'Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...' Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kâğıtta, 'Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem' diyordu... Sırayla okudu; 'Seni çok sevdim', 'Seni sevmekten hiç vazgeçmedim', 'Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.' 'Fakat benim için ölmeni istemedim' 'Şimdi bana söz vermeni istiyorum.' 'Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?' son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
'Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....'
keşke herkes bukadar masum sevebilseydi tertemiz duygularla ve kendini değilde sevdiğini düşünerek yaşayabilseydi ama malesef çok büyük sevgiler bile çıkarlarla büyüyor en ufak örnek neden insanlar sevdiğine zarar gelmesini istemez kendisi üzülcek diye işte buda bi çıkardır inşallaah bigün herkes bu hikayedeki gibi sevmesini öğrenir tertemiz duygularla sevmesini.....Allah kimseyi sevdiğinden ayırmasın.çok duygulandım okurken.sağolasın paylaşımın için.
Rahmetinden Bir Damla Bizede Ayır YaRAB...
-
- İslamiYasam Genel Sorumlusu
- Mesajlar: 1966
- Kayıt: 11 Eki 2006, 23:00
- Konum: İstanbul
- İletişim:
Re:
Çok etkileyici bir makale .....
Helalin fazlası hesap, haramın fazlası azaptır.
İletişim: destek@islamiyasam.com
İletişim: destek@islamiyasam.com
- hakandidinir
- Özel Üye
- Mesajlar: 2638
- Kayıt: 10 Oca 2007, 00:00
Değerli kardeşlerim bir kaç gündür yorumlarınızı bekliyordum sevgiden yana samimiyetinizden şüphem yok.Lakin ben bu makaleyi hiç beğenmedim.Tamam aşk güçlü olmalı aşk için kendinden geçebilmeli fakat sevdiklerinden geçmemeli geçememeli.
Şimdi soruyorum aşkınız böylesi büyükken böyle sonuca götürmek biraz haksızlık değilmi seven yüreklere.Aşk sevdiğinin kollarında ölebilmeyi başarabildiğinde doruğa ulaşır.
Kendinizi aldatıldığını zanneden tarafa koyun,allah korusun bu travma insana neler yaptırabilir.Çekti sizi vurdu işte kararmış hayatlar.
Brezilya pembe dizilerinin ömrümüze üfürdüğü maddesel aşkların yansımaları olarak görüyorum mevzuyu. İnanışımız başta hiç bir değer kavramıma sığdıramıyorum.
Değerli kardeşlerimin masumane ve samimi duygularına canı kalpten inanarak bir teklifte bulunmak istiyorum.
Bu yazıyı bize yakışacak bir sonlandırma ile hazırlayıp.
AŞK ÖYLE OLMAZ BÖYLE OLUR BAŞLIĞI ALTINDA TEKRAR TEKRAR PAYLAŞALIMİ.
Unutmayın sevgi ölsekte kalsakta beraber olabilmektir.
HAKAN DİDİNİR...
Şimdi soruyorum aşkınız böylesi büyükken böyle sonuca götürmek biraz haksızlık değilmi seven yüreklere.Aşk sevdiğinin kollarında ölebilmeyi başarabildiğinde doruğa ulaşır.
Kendinizi aldatıldığını zanneden tarafa koyun,allah korusun bu travma insana neler yaptırabilir.Çekti sizi vurdu işte kararmış hayatlar.
Brezilya pembe dizilerinin ömrümüze üfürdüğü maddesel aşkların yansımaları olarak görüyorum mevzuyu. İnanışımız başta hiç bir değer kavramıma sığdıramıyorum.
Değerli kardeşlerimin masumane ve samimi duygularına canı kalpten inanarak bir teklifte bulunmak istiyorum.
Bu yazıyı bize yakışacak bir sonlandırma ile hazırlayıp.
AŞK ÖYLE OLMAZ BÖYLE OLUR BAŞLIĞI ALTINDA TEKRAR TEKRAR PAYLAŞALIMİ.
Unutmayın sevgi ölsekte kalsakta beraber olabilmektir.
HAKAN DİDİNİR...
- hakandidinir
- Özel Üye
- Mesajlar: 2638
- Kayıt: 10 Oca 2007, 00:00
işte farklı bir son bence daha hoş ya sizce
BU KADAR SEVEBİLİR MİSİN??
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz,bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için yada tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur' diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... 'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam: 'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, 'Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....' Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, 'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.. Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde 'satılık' levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi alalım mı?' dedi adama. 'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçı yı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....'
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç
beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, biraz daha vakit versen bana yalnızca birkaç gün olur mu.Sevdiği adamın gözlerine bakan kadın ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı.
Durgun bir ifadeyle tabi neden olmasın fakat bana söylemediğin bir şeyler var sanıyorum.Ne olur sorma der gibi bir bakışla cevapladı genç adam.Susmuşlardı öyle ki onlar çoğu kez bir birlerini konuşmadan bile anlayabilen insanlardı.Uzunca bir süre süren sessizlik genç adamın hadi biraz dolaşalım teklifi ile son buldu.
Hazırlanıp el ele dışarı çıktılar,sahile kadar sessiz bir yürüyüşten sonra başına gelenleri nasıl anlatacağını düşünen genç adam nihayet kararını vermişti.Hayatı paylaştığı eşinin bunu bilmeye hakkı vardı her şeyden önemlisi artık sayılı olan zamanlarının onsuz ziyan olmasına fırsat vermemeliydi.
Sahilde gördükleri evin tam karşısındaydılar ve sessizlik bozuldu.
-Bu evi hemen alalım.
Sevincinden deliye dönmüştü genç kadın parıldayan gözlerle boynuna sarıldı.
-Alalım aşkım. Göreceksin harika bir ev olacak çok teşekkür ederim çok!
Fakat genç adam konuşmaya başlayınca gözlerindeki pırıltı yavaş yavaş solmaya başladı.
-Hayatım alalım fakat yıkmadan tadilata hemen başlayalım sanıyorum martılarla kahvaltı edebilmek için o kadar bekleyebilecek zamanım yok.
Donup kalmıştı genç kadın nasıl olabilirdi böyle bir şey anlayamıyordu.
Ve devam eden konuşma sessizce süzülen göz yaşları ile sürdü.
-Sadece bir yıl belki biraz daha fazla yada az bir zamanım var aşkım,bir an önce buraya yerleşmek istiyorum en azından hastalığımın ilerlediğinde dışarı çıkama samda senle yaptığım yürüyüşleri hayal edip sahile bakabilirim öyle değimli.Genç kadın ne diyeceğini bilemiyordu tüm ızdırabını bastırarak sen nasıl istersen diyebildi.
Ertesi gün evin önündeki tabela kaldırıldı.Güneşli güzel bir sabahın martı çığlıklarına karışan deminde bu iki yürek hiçbir şey olmamış gibi evin önünde durmuş gerekli düzeltmeleri konuşuyordu.Bir aylık bir uğraşı sonucunda ev şirin güzel terasıyla harika görünüyordu.sahildeki mesut yürüyüşlerin son noktasıydı harika geçen on ayın ardından hastalığı ilerleyen genç adam gece yarısı rahatsızlandı.Kadın korku ve panik halinde yerinden fırlamıştı.Genç adam güç konuşabildi.
-Korkacak bir şey yok yanımda kal.
-Hemen yardım çağırmalıyım
Genç kadın zorlukla tuşlara basarak hastaneye ulaşabilmişti endişeli bir ses tonuyla durumu anlattı kısa zaman sonra gelen ambulans ve4 sağlık ekibi çifti yakında bulunan bir hastaneye götürdü.
Doktorların ilk müdahalesinden sonra hastalığın normal seyrinin neticesi olduğuna karar verilmişti.Çok zordu fakat bu bekle4nilen bir durumdu genç adam artık uzun yürüyüşler yapamayacak hatta beklide artık kalkamayacak dereceye gelmişti.
Evlerine dönen genç çift sanki birbirlerine daha da bağlanmıştı akşam yürüyüşleri olmasa da terasta güneşi uğurlaya bilmek güzeldi en azından hala paylaşabildikleri güzel anlar yaşaya biliyorlardı.
Böylece birkaç ay geçmiş yaz bitmiş ve son bahar yaprakları kaldırımları kaplamıştı.Genç adam uykudan henüz kurtulmuş gözlerini aşkına çevirdi.Uzun uzun baktı neler düşündü neler geçiriyordu aklından bilinmez bir den bire kendine bakan bir çift sevdalı gözle karşı karşıya kaldı.
-Günaydın hayatım.
-Günaydın
Dedi genç kadın
-Ne kadar güzel bir sabah değimli?
Gerçektende güneşli yazdan kalma bir gündü başlayan.Genç adamın söyledikleri kadının keyfini daha da yerine gelmesine neden oluyordu.
-Hayatım beni bugün dışarı çıkarır mısın?
-Tabi ki aşkım güzel bir kahvaltı yapalım terasımızda.
-Hayır terasa değil,arabamla sahile inmek istiyorum.
Daha da keyiflenmişti genç kadın
-Harika olur hemen hazırlanalım.
Büyük bir hızla hazırlanmışlardı martıları bile düşünmüşler ekmek torbasını da yanlarına alarak sahilin yolunu tutmuşlardı.Güzel bir gündü,her şey yolunda gidiyordu kahvaltılarını kumsalda etmişler ve martıları bile doyurmuşlar neredeyse akşama kadar dışarıda kalmışlardı.Eve döndüklerinde ikiside bitkindi fakat tatlı bir huzur ve sukunet vardı kalplerinde.Akşam yemeğini terasta yemişlerdi geniş olan şezlonga yan yana uzanıp güneşin yavaşça kayboluşunu seyrederken birden bire omzundaki ağırlığı hissetmişti genç kadın elini tutan parmaklarda artık sıkmıyordu ellerini beklenen misafir gelmişti sonunda.Artık nefes almayan biricik aşkı yüzünde huzurlu bir tebessümle veda etmişti ona .
Yavaşça onu düzelterek yanına oturdu.
-Aşkım sana kavuşun caya dek her akşam buradan el sallayacağım sana ve bir buse kondurdu gözlerinin üstüne.
BU KADAR SEVEBİLİR MİSİN??
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz,bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için yada tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur' diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... 'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam: 'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, 'Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....' Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, 'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.. Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde 'satılık' levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi alalım mı?' dedi adama. 'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçı yı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....'
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç
beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, biraz daha vakit versen bana yalnızca birkaç gün olur mu.Sevdiği adamın gözlerine bakan kadın ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı.
Durgun bir ifadeyle tabi neden olmasın fakat bana söylemediğin bir şeyler var sanıyorum.Ne olur sorma der gibi bir bakışla cevapladı genç adam.Susmuşlardı öyle ki onlar çoğu kez bir birlerini konuşmadan bile anlayabilen insanlardı.Uzunca bir süre süren sessizlik genç adamın hadi biraz dolaşalım teklifi ile son buldu.
Hazırlanıp el ele dışarı çıktılar,sahile kadar sessiz bir yürüyüşten sonra başına gelenleri nasıl anlatacağını düşünen genç adam nihayet kararını vermişti.Hayatı paylaştığı eşinin bunu bilmeye hakkı vardı her şeyden önemlisi artık sayılı olan zamanlarının onsuz ziyan olmasına fırsat vermemeliydi.
Sahilde gördükleri evin tam karşısındaydılar ve sessizlik bozuldu.
-Bu evi hemen alalım.
Sevincinden deliye dönmüştü genç kadın parıldayan gözlerle boynuna sarıldı.
-Alalım aşkım. Göreceksin harika bir ev olacak çok teşekkür ederim çok!
Fakat genç adam konuşmaya başlayınca gözlerindeki pırıltı yavaş yavaş solmaya başladı.
-Hayatım alalım fakat yıkmadan tadilata hemen başlayalım sanıyorum martılarla kahvaltı edebilmek için o kadar bekleyebilecek zamanım yok.
Donup kalmıştı genç kadın nasıl olabilirdi böyle bir şey anlayamıyordu.
Ve devam eden konuşma sessizce süzülen göz yaşları ile sürdü.
-Sadece bir yıl belki biraz daha fazla yada az bir zamanım var aşkım,bir an önce buraya yerleşmek istiyorum en azından hastalığımın ilerlediğinde dışarı çıkama samda senle yaptığım yürüyüşleri hayal edip sahile bakabilirim öyle değimli.Genç kadın ne diyeceğini bilemiyordu tüm ızdırabını bastırarak sen nasıl istersen diyebildi.
Ertesi gün evin önündeki tabela kaldırıldı.Güneşli güzel bir sabahın martı çığlıklarına karışan deminde bu iki yürek hiçbir şey olmamış gibi evin önünde durmuş gerekli düzeltmeleri konuşuyordu.Bir aylık bir uğraşı sonucunda ev şirin güzel terasıyla harika görünüyordu.sahildeki mesut yürüyüşlerin son noktasıydı harika geçen on ayın ardından hastalığı ilerleyen genç adam gece yarısı rahatsızlandı.Kadın korku ve panik halinde yerinden fırlamıştı.Genç adam güç konuşabildi.
-Korkacak bir şey yok yanımda kal.
-Hemen yardım çağırmalıyım
Genç kadın zorlukla tuşlara basarak hastaneye ulaşabilmişti endişeli bir ses tonuyla durumu anlattı kısa zaman sonra gelen ambulans ve4 sağlık ekibi çifti yakında bulunan bir hastaneye götürdü.
Doktorların ilk müdahalesinden sonra hastalığın normal seyrinin neticesi olduğuna karar verilmişti.Çok zordu fakat bu bekle4nilen bir durumdu genç adam artık uzun yürüyüşler yapamayacak hatta beklide artık kalkamayacak dereceye gelmişti.
Evlerine dönen genç çift sanki birbirlerine daha da bağlanmıştı akşam yürüyüşleri olmasa da terasta güneşi uğurlaya bilmek güzeldi en azından hala paylaşabildikleri güzel anlar yaşaya biliyorlardı.
Böylece birkaç ay geçmiş yaz bitmiş ve son bahar yaprakları kaldırımları kaplamıştı.Genç adam uykudan henüz kurtulmuş gözlerini aşkına çevirdi.Uzun uzun baktı neler düşündü neler geçiriyordu aklından bilinmez bir den bire kendine bakan bir çift sevdalı gözle karşı karşıya kaldı.
-Günaydın hayatım.
-Günaydın
Dedi genç kadın
-Ne kadar güzel bir sabah değimli?
Gerçektende güneşli yazdan kalma bir gündü başlayan.Genç adamın söyledikleri kadının keyfini daha da yerine gelmesine neden oluyordu.
-Hayatım beni bugün dışarı çıkarır mısın?
-Tabi ki aşkım güzel bir kahvaltı yapalım terasımızda.
-Hayır terasa değil,arabamla sahile inmek istiyorum.
Daha da keyiflenmişti genç kadın
-Harika olur hemen hazırlanalım.
Büyük bir hızla hazırlanmışlardı martıları bile düşünmüşler ekmek torbasını da yanlarına alarak sahilin yolunu tutmuşlardı.Güzel bir gündü,her şey yolunda gidiyordu kahvaltılarını kumsalda etmişler ve martıları bile doyurmuşlar neredeyse akşama kadar dışarıda kalmışlardı.Eve döndüklerinde ikiside bitkindi fakat tatlı bir huzur ve sukunet vardı kalplerinde.Akşam yemeğini terasta yemişlerdi geniş olan şezlonga yan yana uzanıp güneşin yavaşça kayboluşunu seyrederken birden bire omzundaki ağırlığı hissetmişti genç kadın elini tutan parmaklarda artık sıkmıyordu ellerini beklenen misafir gelmişti sonunda.Artık nefes almayan biricik aşkı yüzünde huzurlu bir tebessümle veda etmişti ona .
Yavaşça onu düzelterek yanına oturdu.
-Aşkım sana kavuşun caya dek her akşam buradan el sallayacağım sana ve bir buse kondurdu gözlerinin üstüne.
Re:
2. bitiş kesinlikle daha iyi olmuş. Hakan abi sana katılıyorum. Eğer insan gerçek ama gerçekten seviyosa ve sevildiğini biliyosa ki burda biliyo son nefesini sevdiğinin yanında vermek ister her şeye rağmen. tuzlu kahve hikayeside güzeldir. Paylaşmak isterim sizinle.
Kıza bir partide rastlamıştı.. Çok güzel ve alımlı bir kızdı. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı
Ben artık gideyim demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı
Bana biraz tuz getirir misiniz dedi.. Kahveme koymak için..
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı Kahveye tuz!.. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla Garip bir ağız tadınız var dedi..
Delikanlı anlattı:
Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri Ev duyusu olan biri Kız da konuşmaya başladı Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu Tatlı ve sıcak
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. Ölümümden sonra aç diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına Şöyle diyordu, satırlarında
Sevgilim, bir tanem Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim Tuzlu kahvede İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?.Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken Tuz çıktı ağzımdan Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok
İşte gerçek Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında birgün biri, kadına Tuzlu kahve nasıl bir şey diye soracak oldu
Gözleri nemlendi kadının
Çok tatlı! dedi
Kıza bir partide rastlamıştı.. Çok güzel ve alımlı bir kızdı. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı
Ben artık gideyim demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı
Bana biraz tuz getirir misiniz dedi.. Kahveme koymak için..
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı Kahveye tuz!.. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla Garip bir ağız tadınız var dedi..
Delikanlı anlattı:
Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri Ev duyusu olan biri Kız da konuşmaya başladı Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu Tatlı ve sıcak
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. Ölümümden sonra aç diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına Şöyle diyordu, satırlarında
Sevgilim, bir tanem Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim Tuzlu kahvede İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?.Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken Tuz çıktı ağzımdan Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok
İşte gerçek Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında birgün biri, kadına Tuzlu kahve nasıl bir şey diye soracak oldu
Gözleri nemlendi kadının
Çok tatlı! dedi
- kamilbaydu
- Özel Üye
- Mesajlar: 161
- Kayıt: 20 Haz 2007, 23:00
- Konum: MALTEPE/İST.
- İletişim:
Re:
ALLAH RAZI OLSUN
ÇOK GÜZEL PAYLASIMLAR
SELAM VE DUA İLE
ÇOK GÜZEL PAYLASIMLAR
SELAM VE DUA İLE
Bedenim , senden uzak olsada ALLAHIM Ruhum , Sana olan vuslatı fısıldar.........
- hakandidinir
- Özel Üye
- Mesajlar: 2638
- Kayıt: 10 Oca 2007, 00:00
Re:
eyvallah kardeşim tuz nisalide güzel sağ olasın...eymen_nur yazdı:2. bitiş kesinlikle daha iyi olmuş. Hakan abi sana katılıyorum. Eğer insan gerçek ama gerçekten seviyosa ve sevildiğini biliyosa ki burda biliyo son nefesini sevdiğinin yanında vermek ister her şeye rağmen. tuzlu kahve hikayeside güzeldir. Paylaşmak isterim sizinle.
Kıza bir partide rastlamıştı.. Çok güzel ve alımlı bir kızdı. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı
Ben artık gideyim demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı
Bana biraz tuz getirir misiniz dedi.. Kahveme koymak için..
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı Kahveye tuz!.. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla Garip bir ağız tadınız var dedi..
Delikanlı anlattı:
Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri Ev duyusu olan biri Kız da konuşmaya başladı Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu Tatlı ve sıcak
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. Ölümümden sonra aç diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına Şöyle diyordu, satırlarında
Sevgilim, bir tanem Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim Tuzlu kahvede İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?.Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken Tuz çıktı ağzımdan Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok
İşte gerçek Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında birgün biri, kadına Tuzlu kahve nasıl bir şey diye soracak oldu
Gözleri nemlendi kadının
Çok tatlı! dedi
- hakandidinir
- Özel Üye
- Mesajlar: 2638
- Kayıt: 10 Oca 2007, 00:00
Re:
allah razı olsun kardeşimkamilbaydu yazdı:ALLAH RAZI OLSUN
ÇOK GÜZEL PAYLASIMLAR
SELAM VE DUA İLE
- hakandidinir
- Özel Üye
- Mesajlar: 2638
- Kayıt: 10 Oca 2007, 00:00
Re:
AMİN ECMAİN KARDEŞİMeymen_nur yazdı:Siz sağolun... Mecazi aşklardan hakiki aşka ulaşmak dileğiyle....
- hakandidinir
- Özel Üye
- Mesajlar: 2638
- Kayıt: 10 Oca 2007, 00:00
Re:
amin ecmain kardeşimhakandidinir yazdı:allah razı olsun kardeşimkamilbaydu yazdı:ALLAH RAZI OLSUN
ÇOK GÜZEL PAYLASIMLAR
SELAM VE DUA İLE